Türkiye’deyken geldi aklıma bunlar.
Uzun bir aradan sonra ilk defa televizyon izlerken.
Sonra babamla sohbet ederken yine farkettim,
Aşağı yukarı üç yüz yıldır üretemeyen bir toplum olduğumuzu.
Şans olarak değerlendirdiğimizi bu süre içindeki nadir üretkenliğimizi...
Ve sonra onun gibisi bir daha gelmez diyip geçiştirişimizi bunu.
Gösterdiğimiz en kayda değer başarımız olan bağımsızlığımızı koruyabilmiş olmanın hafifliğini...
Ve sonrasında bir süreliğine nasıl da üretken olabildiğimizi farkettim.
Ne kadar Batı’dakileri uydurmaya, uygulamaya çalışmakla kısıtlı kalmış olsa da.
Ve nasıl olmuş da bir noktada durmuşsa?
İşte dedim, bu yüzden Türkiye hakkındaki bütün bu tartışmalar.
Avrupa Birliği’ne girebilmek ya da girememek...
Kendi kendimizle olan sorunlarımızı çözememek...
Budur içinden çıkılamayan kısır döngümüz gibi geldi o an bana.
Atamamak gibi üzerindeki o uyuşukluğu bir türlü.
Bir türlü kendinize gelemediğiniz kötü bir gün...
Padişahlardan, ağalardan, beylerden arda kalan kanıksanmışlıklar...
Medet ummak üzerine hayatlar...
Farkına varmalıyız bunca zaman sonra dedim,
Medet ummaktan vazgeçmeliyiz belki.
Odaklanmalı, harekete geçmeli...
Kendimiz nasıl üretken kılabiliyorsak öyle...
Neden yok bir Türk araba firması?
Neden yok bir Türk mimar dünyanın her tarafında işleri olan?
Neden bahsetmez insanlar bu memlekette Neo-Kemalizm diye birşeyden hala?
Neden yazılmaz, çizilmez, üretilmez doğru dürüst?
Düşünülmez adamakıllı?
Deseler ki var bir sürü başarılı insanımız orda burda,
Sorup dururum kafamın içinde, hangisi gerçekten bize özgü birşey üretebilmiştir diye...
Sağlamıştır diğer kültürlerle etkileşime girebilmemizi?
Dönüp bakmasını dünyanın bize?
Sıralarsınız bana çok bilindik isimler belki,
Peki onların bu topluma katkısı ne derece?
Getirdikleri ve götürdükleriyle...
Belki de başkalarının görmek istediği gibi göstermektir bu toplumu başarılarının sırrı...
Ya da bırakmak herşeyi arkanızda,
Ve onlar gibi olmak onların “medeni” topraklarında...
Yabancılaşmak bu memlekete...
Yitirmek samimiyetinizi kendi toprağınıza,
Ve de kendinize...
Hatırladığımız gün o “amacın” neden telaffuz edildiğini ta en başta,
Ve gerçekten anladığımızda anlamını,
İdeolojilerin ve söylemlerin ötesinde...
İlkindiğimizde ve kendimize geldiğimizde,
Bıraktığımız gün sadece Batı’yla aynısını yapabilmekten mutlu olmayı,
İşte o gün, çok uzun bir aradan sonra, başlayacağız sanırım üretmeye...
Kendimize güvenmeye,
Ve yolumuzu çizmeye...
28 aralık 2008
gürhan uçaroğlu